HOVARDALIĞIN KİTABI – TABU

ISBN: 9944126700
Sayfa Sayısı: 200
Baskı Tarihi: Eylül 2007 / İstanbul

Yayınevi: Ciniusyayınları
www.ciniusyayinlari.com

4 Tracks
Sorry, no results.
Please try another keyword
00:00

Tabu – Hovardalığın Kitabı’nda M. Mehmet Ünver parçalanan hayatlarını farklı yollarla tekrar bir araya getirmeye çalışan bu üç gencin zaman zaman yürek burkan, zaman zaman da umut dolu hikayesini sunuyor okurlarına.

Cinius Yayınları

Arka Kapak Yazısı

Samet ve Can, aynı dükkanda çalışan, ayrı dünyalarda yaşayan iki Ankaralı genç. Bir gün karşılarına Ayla’nın çıkmasıyla ikisinin de hayatı bir daha eskisine dönmemek üzere değişiyor. Can, bir bacağı sakat ama yüreği taptaze ve şefkat dolu… Samet ise yakışıklı ama onun da yüreği sakat. Bedensel kusursuzluğun üstünlük sayıldığı bir dünyada Can yüreğini Ayla’ya kaptırınca, karşısına çıkan en büyük engel sakatlığı oluyor. Ayla yüreğini Samet’e kaptırınca ise karşısına çıkan bütün değer yargılarını alt üst eden bir hayat oluyor.

Tabu – Hovardalığın Kitabı’nda M. Mehmet Ünver parçalanan hayatlarını farklı yollarla tekrar bir araya getirmeye çalışan bu üç gencin zaman zaman yürek burkan, zaman zaman da umut dolu hikayesini sunuyor okurlarına.

Tabu – Hovardalığın Kitabı aşk ve ahlak üzerine yazılmış heyecanlı, düşündürücü ve çırılçıplak bir roman.

Tabu: İlişkiler ve Ahlak Üzerine

Mehmet Ünver’in romanı „TABU – Hovardalığın Kitabı“, ilişkiler, ahlak anlayışları ve toplumsal normlar etrafında dönen bir hikaye sunmaktadır. Metin, Can ve Samet adlı iki arkadaşın yaşamlarından kesitler sunar; Can’ın Ayla’ya olan karşılıksız aşkı ve Samet’in çapkın yaşam tarzı arasındaki tezat vurgulanır. Ayla’nın Cemil ile olan yeni ilişkisi ve Samet’in çeşitli kadınlarla yaşadığı maceralar, toplumun ikiyüzlülüğü ve bireylerin içsel çelişkileri üzerinden işlenir. Son bölümde Can’ın Samet’e yardım çabaları ve Ayla hakkındaki şok edici gerçeklerin ortaya çıkmasıyla, karakterlerin acı gerçeklerle yüzleşmeleri ve hayatın beklentilerden farklı ilerlemesi anlatılır.

Tabu: Aşk, Gerçekler ve Toplumsal Dışlanma

Brifing Belgesi: „TABU“ Kaynağının İncelenmesi

Giriş:

Bu brifing belgesi, „TABU“ adlı kaynaktan elde edilen ana temaları, önemli fikirleri ve gerçekleri sunmaktadır. Kaynak, Can adlı bir karakterin hayatı ve düşünceleri etrafında şekillenen çeşitli diyaloglar, iç monologlar ve anlatılardan oluşmaktadır. Belge, kaynağın sunduğu sosyal yorumlar, karakterlerin ilişkileri ve ana karakterin içsel çatışmaları gibi önemli unsurları vurgulamaktadır.

Ana Temalar ve Fikirler:

  1. Toplumsal Tabular ve Dışlanma: Kaynakta öne çıkan en belirgin tema, özellikle Can’ın sakatlığı üzerinden işlenen toplumsal tabular ve bunun bireyler üzerindeki dışlayıcı etkisi. Can, sakatlığının kendisini toplumun ve ilişkilerin dışına ittiğini derinden hissetmektedir. Samet’in kadınlar hakkındaki görüşleri ve Can’ın Ayla ile yaşadığı ilişki, güzellik, fiziksel çekicilik ve „normal“ olarak kabul edilenin toplumsal değerlerdeki önceliğini gözler önüne sermektedir.
  • „Çevresindeki varlıklar, en çok da kadınlar hatırlatıyordu bunu ona. Her sevmede sakat olduğunu bir kez daha hatırlıyordu. Üzerinde, nasıl kurtulacağını bilemediği bir lâneti taşıyordu. Toplumun ve yaşamın dışına itilmek ağrına gidiyordu.“
  • „Sakat birini sevmek; sakat olmaktan farksızdı. Kendisinin bile itiraz ettiği bir duruma kim gönüllü razı olurdu?“
  • „Cinayetlerin bile içeriğine türlü manalar yüklenerek kutsandığı toplumlarda, bir sakatı sevmek, toplumun düzen anlayışına ters düştüğünden, kural dışı veya aykırı sayılıyordu.“
  1. Sevgi, Aşk ve Cinsellik Algısı: Kaynak, karakterlerin sevgi, aşk ve cinsellik üzerine farklı ve çatışan bakış açılarını sunmaktadır. Samet’in yüzeysel, fiziksel çekiciliğe dayalı ve tamamen cinsel tatmin odaklı ilişkileri, Can’ın derin duygusal bağlar ve koşulsuz sevgi arayışıyla keskin bir tezat oluşturur. Ayla’nın Can’a karşı hissettiği karmaşık duygular ve nihayetinde toplumsal normlara teslim olması da bu temanın önemli bir parçasıdır. Kaynak, aşkın „doğa kanunları“ olarak sunulan güzellik, güç ve maddi durum gibi faktörler tarafından nasıl şekillendirildiğini sorgular.
  • Samet: „Çirkin karıyla evleneceksin Moruk! Öylelerinin gözü dışarıda olmaz. Ev kedisi gibi uysal ve sâdık olurlar. Sen de dışarıda özgürce hovardalık yaparsın. Bak bana, ne kadar özgürüm!… Kadın milletine asla güvenmeyeceksin. Kadının imanı olmaz, unutma!”
  • Can: „Cinsellik, hayvani bir içgüdü ya da bedenin bir ihtiyacıdır. Aşk ise, kalp işidir. Yalnızca kalpte yaşanan yoğun bir duygudur. O ne tutkuya, ne sevmeye ne de, ilişkiye benzer… Aşk; özünde cinselliği düşünmeden sevebilmektir.“
  • Samet: „Moruk kafa bulma! Bu işleri bana mı öğreteceksin. Tertemiz kalbi olsa, sana bir kere vermez mi? Allah bilir yanağından bile öptürmemiştir… Moruk aylardır buluştuğun kıza daha ne anlatacaksın? Kızın gözü kör mü? Ya ‘He,’ ya da ‘Yok,’ der. İyi olan kız, bir sözü bu kadar süründürmez ki.“
  • Can: „Anlamadım? Sevmenin sırrı neymiş?… Karşılıksız sevmek normal bir durumdu, ama ebediyen böyle olacağını öğrenmek işi değiştiriyordu… Kendisine itiraf edemediği ve kabullenemediği bir sevgi değil miydi? İnsan neden aşka boyun eğemiyor, diye sormak gerekmez mi? Âşık olmamak için direnmiş, aşktan kaçmış, kendisini, ‘Arkadaşız’ şartına bağlamış insan için bir adım ötesi tabu olmalıydı. İşte bunu gördüm.”
  1. Gerçekler ve Hayaller: Kaynak, yaşamın „gerçekleri“ (pragmatik, yüzeysel, toplumsal olarak kabul gören) ve „doğrular“ (idealize edilmiş, duygusal, tabu yıkıcı) arasındaki ikilemi vurgular. Can, sürekli olarak bu iki kavram arasında sıkışıp kalır. Samet „hayatın gerçeğini“ temsil ederken, Can „doğrusunu“ temsil etmeye çalışır, ancak gerçeklerin ağırlığı altında ezilir. Roman yazma kararı, Can’ın gerçek yaşamda bulamadığı aşkı ve kabulü hayallerinde ve kurgu dünyasında araması olarak yorumlanabilir.
  • „Samet hayatın gerçeğini, Can da doğrusunu temsil ediyordu. Doğrular her zaman olduğu gibi ıskalanmış, gerçekler ise, tüm çıplaklığı ve en acı şekliyle kendisini ortaya koymuştu. Yaşadıklarımız birer gerçekti. Ne hayaldi, ne de umutla gerçekleşmesini beklediğimiz doğrulardı. Hayat, yalnızca yaşayabildiklerimizden ibaretti.“
  • „Yine de, gerçek yaşamda mümkün olamayan her şey, hayallerde mümkün olabilirdi… Yaşadığı hayatta, yıkılamaz tabular yüzünden, basit bir sevgi veya aşkın bile kendisine nasip olmayacağını düşünen Can da karar verdi: Gerçek yaşamda kendisinden esirgenen aşkı romanlarında arayacaktı. Yazıya dökeceği hayallerinde ve romanlarında, kendisine, “Seni seviyorum,” diyen kadınlar yaratacaktı.“
  1. Erkeklik Algısı ve Performans Baskısı: Kaynak, özellikle Samet’in diyalogları aracılığıyla, erkekliğin cinsel performans, kadınlara hükmetme ve çok eşlilik gibi kavramlarla ilişkilendirildiği bir algıyı sunar. Can, Samet karşısında kendini bu anlamda yetersiz hisseder ve hatta bu „erkeklik“ anlayışını tecrübe etme arayışına girer. Tuğba ile yaşadığı cinsel deneyim, bu baskı ve arayışın somut bir yansımasıdır.
  • Samet: „Ben sana demiyor muyum? Bu şehirde benden hızlı erkek tanımam, diye. Yakında rekor kıracağım.”
  • Samet: „Moruk! Dökülmeyecek misin? Kız affet mi dedi? İnşallah affetmemişsindir… Belki de sen ona, ‘Affet!’ diye yalvarmışsındır.” (Can’ın „erkek gibi“ davranamadığına dair alaycı yorum)
  • Can: „Can ise kendisini değiştirmeden önce her şeyden emin olmakta diretiyordu… İçindeki her tür çelişkiye rağmen Can, erkeklik konusunda kendisini ispatlamak zorunda hissediyordu. Samet karşısında “laf” üreten değil, kadın konusunda onlara hükmeden “erkek” görmek istiyordu… Aşkı tecrübe etme şansı hiçbir zaman olmayacaksa, hiç değilse, önünde duran cinselliği tecrübe etme fırsatını kaçırmamalıydı.“
  1. Aile ve İlişkilerdeki Sorunlar: Kaynak, aile içi sorunları, aldatmayı, boşanmayı ve aile bağlarının karmaşıklığını da ele alır. Tuğba’nın üvey ailesiyle yaşadığı istismar ve Can’ın abisinin kamerayı satma gerekçesi olarak ailesiyle ilişkisi, bu temanın örnekleridir. Samet’in kendi evliliği ve boşanma süreci de aile içi dinamiklerin zorluklarını yansıtır.
  • Tuğba: „Benim aileyi tanımıyorsun. Üvey babam ile üvey abimin elinden neler çektim, ne dayaklar yedim bir Allah bilir!”
  • Samet: „Bizim evliliğimiz başında hataydı. Bizim peder daha ben askerde iken beni evlendirdi… Okumamış, cahil, köylü kızı… Aramızda oturup tek kelime konuşacak ortak noktamız yok. Ayrı dünyaların insanıyız, paylaşabileceğimiz hiçbir şey yok.”
  • Can: „Abimin emanet bıraktığı Panasonic kamerayı satacağım… Her zaman bana, ‘Bir iş kur! Sana gereken sermayeyi ben veririm!’ deyip duruyordu. Ben de, ‘Sürpriz yapmak için sattığım kameranın parasıyla denedim ama başaramadım,’ derim.”
  1. Hayatın Akışı ve Kararsızlık: Kaynak, karakterlerin yaşamın akışına kapılması, tesadüfler ve alınan kararların sonuçları üzerine düşünceler içerir. Ramazan ayının getirdiği geçici huzur, trafik sıkışıklığı, otobüs duraklarındaki yoğunluk gibi günlük yaşamın detayları, hikayenin geçtiği ortamı somutlaştırır ve karakterlerin bu akış içindeki yerini gösterir. Ayla’nın Can hakkındaki kararsızlığı ve Can’ın Tuğba’nın „gerçek“ kişiliğini çözme çabası, kararsızlık ve belirsizlik temasını vurgular.
  • „Her şey ramazanın birinci günü ile ramazan bayramı arasında rüya gibi yaşanır ve unutulurdu.“
  • Ayla: „Acayip kararsız durumdayım. Ne sevebiliyorum ne de vazgeçebiliyorum… Nereye kadar?”
  • Can: „Bir insanın kaç yüzü olabilirdi? Ya da içinde bulunduğu şartlara göre mi şekil alıyordu insan? Tıpkı girdiği kabın şeklini alan su gibi…”
  1. Sanat ve Eleştiri: Can’ın roman yazma hayali ve bu süreçteki düşünceleri, sanatın ne olduğu, nasıl değerlendirildiği ve toplumsal etkileşimi üzerine önemli bir yorum sunar. Sanatın göreceliği, maddi getiri kaygısı ve eleştirmenlerin rolü tartışılır. Can, tabuları yıkan bir roman yazma arzusunu dile getirir.
  • Can: „Roman yazmak ne zor işmiş… Sanat, göreceli bir kavramdır… Okuyan veya eleştiren kişi yazarın ne anlatmak istediğinden çok, kendisinin ne anladığına takılır… Günümüzde sanat, maddi getirisine göre kıymet kazanıyor. Getirisi olmayan eserler ve eser sahipleri, sahipsiz bırakılıyor.“
  • Can: „Bu romanda bir kadın yaratıyorum ve o tüm tabuları yıkıyor.”

Önemli Kişiler/Karakterler:

  • Can: Hikayenin ana karakteri. Sakatlığı nedeniyle toplumsal olarak dışlanmış, derin duygusal arayışları olan, hayatın gerçekleri ve doğruları arasında sıkışıp kalmış bir adam. Roman yazma hayali, içsel dünyasının bir kaçış ve ifade biçimidir. Ayla’ya karşı yoğun duygular besler ancak ilişkisi istediği yönde ilerlemez. Tuğba ile yaşadığı deneyim, kendi erkeklik algısını ve cinsel kimliğini sorgulamasına neden olur.
  • Samet: Can’ın arkadaşı. Hayatın daha yüzeysel, pragmatik ve cinsellik odaklı „gerçeklerini“ temsil eder. Kadınları „keklik“ olarak gören, cinsel fetihleriyle övünen bir karakterdir. Can’ın duygusal derinliğini ve arayışlarını anlamakta zorlanır, hatta alay eder, ancak bir yandan da ona dostluk gösterir.
  • Ayla: Can’ın sevdiği kadın. Toplumsal normların ve kendi „rahat yaşama“ hayalinin etkisi altında kalır. Can’ın duygusal yakınlığına karşılık verir ancak onun sakatlığından dolayı toplumsal tabunun etkisiyle ilişkisini derinleştiremez ve „arkadaş“ olarak kalmayı tercih eder. Kararsızlığı ve çelişkileri, karakterin gerçekler ve duygular arasındaki mücadelesini gösterir.
  • Tuğba: Can’ın karşılaştığı ve bir gece evinde kalan genç kadın. Kendi ailesinden istismar görmüş, çaresiz ve korunmaya muhtaç bir durumdadır. Can ile yaşadığı cinsel deneyim ve sonrasındaki diyalogları, karakterlerin farklı yönlerini ve Can’ın iç dünyasını daha iyi anlamamıza yardımcı olur.
  • Alev: Can’ın gençlik aşkı. Can’ın „tabu“ olarak nitelendirdiği durumun ilk somut örneğini temsil eder. Can’ın ona duyduğu derin sevgiye rağmen, Alev’in toplumsal veya kişisel nedenlerle bu sevgiyi kabul etmemesi, Can’ın „doğa kanunları“ ve „tabu“ kavramlarını formüle etmesine yol açar.

Sonuç:

Kaynak, Can’ın kişisel deneyimleri üzerinden toplumsal tabuların, özellikle fiziksel farklılıkların ve güzellik algısının insan ilişkileri üzerindeki yıkıcı etkisini ele almaktadır. Sevgi, aşk ve cinsellik gibi temel insani duyguların, toplumsal normlar ve bireysel beklentiler tarafından nasıl çarpıtıldığını ve sınırlandırıldığını göstermektedir. Samet’in karakteri, bu çarpık toplumsal „gerçekliğin“ bir temsilcisiyken, Can’ın arayışı „doğru“ olarak kabul edilebilecek değerlerin peşinden gitme çabasıdır. Kaynak, bu mücadelenin bireyi yalnızlığa, hayal kırıklığına ve içsel çatışmalara sürükleyebileceğini güçlü bir şekilde ifade etmektedir. Can’ın roman yazma kararı, gerçek dünyada yıkamadığı tabuları ve bulamadığı sevgiyi kurgu dünyasında inşa etme arzusunu yansıtmaktadır. Tuğba ile yaşanan olaylar ve diyaloglar, hikayeye farklı bir boyut katmakta ve karakterlerin daha derin yönlerini ortaya çıkarmaktadır. Genel olarak, kaynak, bireyin toplumsal beklentiler ve kişisel arzular arasındaki çatışmasını, aşkın karmaşıklığını ve tabuların yıkıcı etkisini derinlemesine inceleyen bir metindir.

TABU: Das Buch des Lüstlings

Dieser Roman mit dem Titel „TABU HOVARDALIĞIN KİTABI“ von M. Mehmet Ünver, erstmals 2007 veröffentlicht, erkundet komplexe Beziehungen und gesellschaftliche Normen durch die Erfahrungen von Can, einem scheinbar schüchternen Mann, und seinem promiskuitiven Freund Samet. Die Erzählung beleuchtet Can’s unerwiderte Liebe zu Ayla, seine Versuche, ihre Zuneigung zu gewinnen, und seine schrittweise Transformation unter Samets Einfluss, während sie sich mit Themen wie Liebe, Sexualität, Freundschaft und den oft schmerzhaften Realitäten des Lebens auseinandersetzen. Im Laufe der Geschichte wird auch Samets eigene Sicht auf Beziehungen und seine Überzeugungen über Frauen und Gesellschaft offenbart, was einen starken Kontrast zu Cans anfänglichen Idealen bildet. Der Roman thematisiert das Überwinden persönlicher Tabus und die harten Lehren, die aus der Konfrontation mit der Realität im Vergleich zu idealisierten Vorstellungen gezogen werden.

 

TABU: Liebe im Schatten der Gesellschaft

Briefing-Dokument: Analyse der Quellen – „TABU“

Dieses Briefing-Dokument bietet eine detaillierte Überprüfung der Hauptthemen, wichtigsten Ideen und Fakten aus den bereitgestellten Auszügen des Textes „TABU“. Der Text scheint eine psychologische und soziale Analyse durch die Augen der Hauptfigur Can zu sein, der sich mit persönlichen Herausforderungen und gesellschaftlichen Normen auseinandersetzt.

  1. Gesellschaftliche Beobachtungen und Atmosphäre

Der Text beginnt mit einer lebhaften Beschreibung des abendlichen Verkehrs in Ulus Meydanı, Ankara, während der Ramadan-Zeit. Es wird eine Atmosphäre der Anspannung, aber auch des Verständnisses und der Nachsicht geschildert, besonders gegenüber Rauchern.

  • Verkehr und Ramadan: Die Szene beschreibt überfüllte Bus- und Minibus-Haltestellen in Ulus Meydanı, wo Menschen nach einem langen Arbeitstag versuchen, nach Hause zu gelangen. Der Verkehr ist dicht, und viele können ihr Fasten (Iftar) nicht rechtzeitig zu Hause brechen.
  • „Akşam vakti otobüs ve minibüslerin kalktığı durak insanlarla doluydu. Otobüsler ve mi-nibüsler tıka basa dolmalarına rağmen, kapıda sıkışan insanların inadı yüzünden, yerlerinden hareket edemiyorlardı.“ (S. 1)
  • Ramadan-Toleranz: Es wird ein besonderes Verständnis für Raucher während des Ramadan hervorgehoben, die ihr Fasten oft mit einer Zigarette brechen.
  • „Sigara tiryakileri ise, ramazana rağmen yanlarından ayırmadıkları paketlerini ceplerinden çıkartıp, kendilerine en tatlı gelen şeyle iftarlarını açarak, günün stresinden kurtulmaya ve rahatlamaya çalışıyorlardı. […] memlekette, ramazan ayı boyunca, sigara tiryakilerine daha bir anlayış gösterilirdi.“ (S. 1)
  • Allgemeine Stimmung: Eine allgemeine Stimmung des Friedens und Verständnisses dominiert während des Ramadan, möglicherweise bedingt durch das Fasten.
  • „Ramazandan mıdır, yoksa açlıktan mı bilinmez, o günlerde, memlekette huzur ve anlayış ağır basardı.“ (S. 1)
  1. Charakteranalyse – Can und Samet

Die Beziehung und die unterschiedlichen Weltanschauungen von Can und Samet sind zentrale Elemente des Textes. Samet verkörpert eine pragmatische, oberflächliche und auf äußere Attraktivität fixierte Sichtweise auf Beziehungen, während Can tiefgründiger, idealistischer und von gesellschaftlichen Tabus gezeichnet ist.

  • Samet: Der Hedonist und Frauenheld: Samet wird als selbstbewusster, prahlerischer Frauenheld dargestellt, dessen Lebensziel die Eroberung möglichst vieler Frauen ist. Er ist direkt, materiell orientiert und erfolgreich im Umgang mit Frauen, die er primär nach ihrem äußeren Erscheinungsbild beurteilt.
  • „Ben sana demiyor muyum? Bu şehirde benden hızlı erkek tanımam, diye. Yakında rekor kıracağım.“ (S. 2)
  • Seine Ratschläge an Can bezüglich der Wahl einer Ehefrau sind zynisch: „Çirkin karıyla evleneceksin Moruk! Öylelerinin gözü dışarıda olmaz. Ev kedisi gibi uysal ve sâdık olurlar. Sen de dışarıda özgürce hovardalık yaparsın.“ (S. 3)
  • Für Samet ist Liebe an Sexualität gekoppelt: „Ya Moruk, ben beraber olmayacaksam ne yapayım karıyı? Ne yapayım aşkı meşki? Karı seviyorsa yatar, ya da karı benimle yatıyorsa, seviyor demektir. Başkası bana uymaz.“ (S. 12)
  • Er sieht äußere Schönheit als primären Faktor für Erfolg bei Frauen: „Kadınları yakışıklı görüntüsüyle çabuk etkiliyordu. Fiziki görüntü-sü ona güç ve amaç kazandırıyordu. Mutluluğu, sevmeyi veya birlikte olmayı; göze hoş görünen bir eşte aramak, herkesin kolayca seçeceği bir yoldu.“ (S. 4)
  • Er hat eine große Anzahl an Beziehungen: „Bu kaçıncı?“ – „Moruk bu daha ne? Sekiz tane de bir şey mi?“ (S. 2)
  • Samet symbolisiert die „Realität“, während Can die „Wahrheit“ repräsentiert: „Samet hayatın gerçeğini, Can da doğrusunu temsil ediy-ordu. Doğrular her zaman olduğu gibi ıskalanmış, gerçekler ise, tüm çıplaklığı ve en acı şekliyle kendisini ortaya koymuştu.“ (S. 10)
  • Can: Der Idealist und Außenseiter: Can ist eine introvertierte, nachdenkliche Figur, die unter den gesellschaftlichen Normen und einem körperlichen Makel leidet (Kinderlähmung am Bein). Er sehnt sich nach echter Liebe und Akzeptanz, fühlt sich aber aufgrund seines Makels und seiner tiefgründigen Art missverstanden und isoliert.
  • Sein Makel wird ihm von Frauen ständig vor Augen geführt: „Her sevmede sakat olduğunu bir kez daha hatırlıyordu. Üzerinde, nasıl kurtulacağını bilemediği bir lâneti taşıyordu. Toplumun ve yaşamın dışına itilmek ağrına gi-diyordu.“ (S. 4)
  • Er fühlt sich allein und unverstanden: „Can ise kendi hâlinden ve dilinden anlayacak ya da konuşacak kimse olmadığından rahatsız, yapayalnızdı.“ (S. 4)
  • Can ist ein Träumer und möchte einen Roman schreiben, in dem er eine Frau erschafft, die alle Tabus bricht.
  • „Roman yazmaya karar verdiğinden beri içi huzurla dolmaya başlamıştı. Çünkü romanlarında ona, “Seni seviyorum,” diyecek kadınlar, sıralarının gelmesini bekliyorlardı.“ (S. 11-12)
  • Er möchte eine Zigeunerin erschaffen, die „daha tabusuz ve bağımsız insanlar. Onlar sevdiler mi severler, kimseye bakmazlar.“ (S. 19)
  • Er glaubt an bedingungslose Liebe: „Aşk; özünde cinselliği düşünmeden sevebilmektir. Hatta, hiçbir zaman cinsellik olmayacakmış gibi düşünerek sevebilme cesaretidir.“ (S. 12)
  • Er lehnt die oberflächliche Definition von Liebe ab, die Samet vertritt: „Sahip olamayacağı insanı sevmek yürek ister. Sahip olacağını seveceksin, sahip olamıyorsan sevmeyeceksin. Buna nasıl aşk diyebiliriz ki?“ (S. 12)
  • Can leidet unter Isolation und der Unfähigkeit, sich verstanden zu fühlen: „Düşünmeyenlere aşk, düşünenlere ise arkadaşlık lâyık görülüyordu. Ya Can aşkı bilmiyordu ya da aşk Can’ı tanımıyordu.“ (S. 8)
  1. Beziehung und Missverständnisse – Can und Ayla

Die Interaktion zwischen Can und Ayla ist kompliziert und von Missverständnissen sowie unterschiedlichen Erwartungen geprägt. Ayla ist hin- und hergerissen zwischen ihrer Anziehung zu Can und den gesellschaftlichen Erwartungen, die ihr ein „bequemes Leben“ versprechen.

  • Aylas Unentschlossenheit: Ayla ist unsicher in ihren Gefühlen für Can. Sie genießt seine Gesellschaft und empfindet Zuneigung, ist aber nicht bereit, eine romantische Beziehung einzugehen, insbesondere wegen Can’s körperlicher Einschränkung.
  • „Ne sevebiliyorum ne de vazgeçebiliyorum.“ (S. 10)
  • Sie sieht Can als „Freund“ und will keine Hoffnungen wecken: „Ben sana, seviyorum, diyemem ama.“ (S. 9)
  • Ayla gibt zu, dass die äußeren Umstände ihre Wahrnehmung von Can beeinflussen: „İçeride gözüm-de devleşen adam, dışarıda hakir kalıyor, küçülüyor. O dışarının adamı değil. O zaman ona lâyık olamadığımı düşünüyorum.“ (S. 10)
  • Ayla wählt die „Realität“ des bequemen Lebens: „Rahat yaşamak insanın vazgeçemediği şaşmaz tercihi olduğundan, kimse de bu tercihi yapanı yadırgayamazdı. Asıl zor olan, cesaret etmek, riske girmekti, işte herkes asıl buna şaşardı.“ (S. 10)
  • Sie sucht Sicherheit und ein „bequemes Leben“: „Herkes gibi rahat yaşamak, çok paralı olmak, güzel bir evde yaşamak.“ (S. 6)
  • Can’s Idealismus vs. Aylas Pragmatismus: Can sehnt sich nach einer tiefen, echten Verbindung, während Ayla von der sozialen Akzeptanz und materiellem Wohlstand beeinflusst wird.
  • Can’s Herzschmerz: „O an içinde kıyametler kopan Can, hayata bin kez lânet ediy-ordu, sevmeye ise on bin kez!“ (S. 9)
  • Can bleibt trotz allem an der Freundschaft mit Ayla fest: „Seni kaybetmek-tense, dostça buluşmaya razıyım.“ (S. 8)
  1. Tabus und gesellschaftliche Normen

Der Text thematisiert immer wieder die Macht von Tabus und gesellschaftlichen Erwartungen, die das Leben der Charaktere, insbesondere Can’s, stark beeinflussen.

  • Umgang mit Behinderung: Can’s Beinbehinderung (Kinderlähmung) ist ein zentrales Tabu, das ihn von der Gesellschaft und potenziellen Partnern entfremdet.
  • „Sakat birini sevmek; sakat olmaktan farksızdı. Kendisinin bile itiraz ettiği bir duruma kim gönüllü razı olurdu?“ (S. 7)
  • „Cinayetlerin bile içeriğine türlü manalar yüklenerek kutsandığı toplumlarda, bir sakatı sevmek, toplumun düzen anlayışına ters düştüğünden, kural dışı veya aykırı sayılıyordu.“ (S. 18)
  • Liebe und Moral: Die Quellen legen nahe, dass wahre Liebe oft durch gesellschaftliche Normen und materielle Erwartungen eingeschränkt wird.
  • „Ben bu dünyada yaşıyorum, bu dü-nya ile ilgili ne varsa her şeyi bu dünyada yaşayanlar kadar görüyor ve biliyorum. Ancak bu dünyadan hiç kimse benim dünyamı bilmediği için, beni ve dünyamı anlayamaz!“ (S. 16)
  • „Kimse elini taşın altına koymak iste-miyor, bu yüzden herkes bu konuda birbirine ayak uydurmayı tercih ediyor ve durumu kanıksıyor. Kahraman olmak sevdasına kendisini kurşunlara siper etmeye gönüllü olanların bile kaçmak istedikleri bir durum bu.“ (S. 16)
  • Die Rolle der Frauen: Frauen werden oft als Objekte der Begierde dargestellt (Samet), oder als Individuen, die zwischen persönlichen Gefühlen und gesellschaftlichen Erwartungen (Ayla) hin- und hergerissen sind.
  • Samet’s Ansicht: „Kadın milletine asla güvenmeyeceksin. Kadının imanı olmaz, unutma!“ (S. 3)
  1. Kunst und Wahrheit

Can’s Wunsch, einen Roman zu schreiben, wird zu einem Ventil für seine inneren Konflikte und seine Kritik an der Gesellschaft. Er sieht die Kunst als einen Weg, die Wahrheit auszudrücken, die in der Realität oft unterdrückt wird.

  • Die Schwierigkeit des Schreibens: Can erkennt, dass das Schreiben eines Romans eine Herausforderung ist, da er mit vielen Widersprüchen kämpfen muss.
  • „Roman yazmak zor işti, dünya kadar çelişkiyle boğuşmak demekti.“ (S. 11)
  • Kunst als Spiegel der Realität: Romane können die Realität widerspiegeln, aber das Geschriebene kann nicht immer im Leben erfahren werden.
  • „Romanlar yalnızca, yaşadığımız gerçeklerin aynası olabilirlerdi. İnsan yazdıklarını yaşayamazdı, ancak yaşadıklarını yazabilirdi.“ (S. 11)
  • Die Macht der Illusion: In der Kunst kann Can die Liebe finden, die ihm im realen Leben verwehrt bleibt.
  • „Gerçek yaşamda kendisinden esirgenen aşkı romanlarında arayacaktı. Yazıya dökeceği hayallerinde ve romanlarında, kendisine, “Seni seviyorum,” diyen kadınlar yaratacaktı.“ (S. 11)
  • Kritik am Kunstmarkt: Can kritisiert, wie Kunst in der heutigen Gesellschaft bewertet wird – oft nach ihrem materiellen Nutzen und Popularität, nicht nach ihrem intrinsischen Wert. Er vergleicht die Situation eines Wissenschaftlers, der Medikamente entwickelt, mit der einer Frau, die durch Äußerlichkeiten Berühmtheit erlangt.
  • „Günümüzde sanat, maddi getirisine göre kıymet kazanıyor. Getirisi olmayan eserler ve eser sahipleri, sahipsiz bırakılıyor.“ (S. 10)
  • „Biraz bacağını üst kısmından açıp, gazete ve televizyona poz veren bir kadını, tüm memleket tanır.“ (S. 10)
  1. Persönliche Entwicklung und Schmerzbewältigung

Can’s Erfahrungen führen ihn zu einer tiefen Auseinandersetzung mit sich selbst und seinen Emotionen. Er lernt, mit Schmerz umzugehen, auch wenn es ihn zuweilen abstumpft.

  • Umgang mit Schmerz: Nach seinen Erfahrungen mit Ayla und der Erkenntnis der gesellschaftlichen Realitäten wird Can „Schmerzarzt“.
  • „Artık o, “Acıların hekimi” olmuştu. Nasıl ki bir doktor kandan etkilenmiyorsa, Can da acılardan etkilenmiyor ve olayları soğukkanlı düşünebiliyordu.“ (S. 17)
  • Die Unendlichkeit des Schmerzes: Schmerz wird als grenzenlos beschrieben, im Gegensatz zu allem anderen im Leben.
  • „Her şeyin bir sınırı vardı. Ülkelerin, hatta dünyanın bile bir sınırı vardı, sınırı olmayan tek şey ise acılardı.“ (S. 12)
  • Einsamkeit: Can’s Einsamkeit ist ein wiederkehrendes Motiv.
  • „…kimsenin dışarıdan bakıp göremediği uçurumlarda, yalnızlık…“ (S. 8)
  1. Samet’s Abenteuer und die Realität der Beziehungen

Samet’s Beziehungen werden als oberflächlich und opportunistisch dargestellt, was im Kontrast zu Can’s Suche nach tiefen Gefühlen steht.

  • Beziehung zur Bankdirektorin: Samet’s Bemühungen, die Bankdirektorin Asuman Çam zu umgarnen, zeigen seine Manipulation und sein geschicktes Vorgehen, um persönliche Vorteile zu erzielen (Kredit).
  • Er inszeniert sich als höflicher und ehrlicher Mann: „Sizin gibi değerli ve başarılı bir bayanın karşısında insan ne diyeceğini ya da nasıl davranacağını şaşırıyor, inanın.“ (S. 16)
  • Er nutzt ihre Verletzlichkeit nach ihrer Scheidung aus: „Eşimden boşandıktan sonra girdiğim bunalımı hâlâ atlatmış değilim.“ (S. 17)
  • Das Motiv ist klar: „Amacına ulaşırken müdirenin güvenini kaybetmeyi veya kendisinden şüpheye düşmesini istemeyen Samet, geride kalan iki haftada yalnızca iki defa onu ziyaret etmesine rağmen, oldukça önemli sayılabilecek adımlar atmakta muvaffak olmuştu.“ (S. 16)
  • Samet’s Sicht auf Ehe: Er beschreibt seine eigene Ehe als Fehler, die er nur einging, um seinem Vater nicht zu widersprechen.
  • „Bizim evliliğimiz başında hataydı. Bizim peder daha ben askerde iken beni evlendirdi.“ (S. 16)
  • Er sieht seine Frau als „ungebildetes Dorfmädchen“: „Okumamış, cahil, köylü kızı. Ben şehirde büyümüş, ortaokul okumuş biriyim. Aramızda oturup tek kelime konuşacak ortak noktamız yok.“ (S. 16)
  1. Tuğba und die Entdeckung der Sexualität

Die Begegnung mit Tuğba markiert einen Wendepunkt für Can, da er hier die physische Seite der Liebe und Sexualität erkundet, die er bisher vermieden hat. Es ist ein Experiment, das mit Angst und Unsicherheit verbunden ist, aber auch mit einer neuen Form der Erkenntnis.

  • Can’s Ängste vor Sexualität: Trotz seiner Anziehung ist Can voller Ängste und Unsicherheiten bezüglich sexueller Leistungsfähigkeit.
  • „Bin türlü çelişkiyi ışık hızında yaşıyor gibiydi. Ya penisi-ni kaldıramazsa? Ya Tuğba’yı memnun edemezse? Ya çabuk boşalırsa?“ (S. 14)
  • Die Erfahrung mit Tuğba: Die sexuelle Begegnung ist intensiv und lehrreich für Can. Er lernt, dass sexuelle Befriedigung auch in einer einzigen, leidenschaftlichen Erfahrung liegen kann, ohne Samet’s numerische „Rekorde“ erreichen zu müssen.
  • „Can o gün, cinsel ilişkide illâki Samet gibi dokuz kez boşalmak gerekmediğini, aksine bir kerede bile hayal üstü bir doyumu ve hazzı tatmanın mümkün olduğunu, Tuğba sayesinde, uygulamalı öğrenmişti.“ (S. 15)
  • Tuğbas Vergangenheit: Tuğba hat eine schwierige Vergangenheit mit Misshandlungen durch ihren Stiefvater und Halbbruder.
  • „Üvey babam ile üvey abimin elin-den neler çektim, ne dayaklar yedim bir Allah bilir!“ (S. 15)
  • Can’s humanitäre Geste: Can versucht, Tuğba zu helfen, was ihn in Konflikt mit den Behörden und gesellschaftlichen Normen bringt, die „Ehre“ über „Menschlichkeit“ stellen.
  • „İşin içine namus girdi mi, insanlıktan bahsetmek bir şey kazanmaz. Hangi baba evini terk eden bir kızı evine alırken hesabını sormak istemez? Neticede ailenin namusu ve şerefi beş para edilmiş!“ (S. 17)
  1. Philosophische Reflexionen

Der Text ist reich an philosophischen Betrachtungen über Liebe, Realität, Tabus und die menschliche Natur.

  • Liebe als Illusion oder Tabu: Can ringt mit der Definition von Liebe, die über die physische Anziehung hinausgeht und die Gesellschaft nicht zulässt.
  • „İnsan neden aşka boyun eğemiyor, diye sormak gerekmez mi? Âşık olmamak için direnmiş, aşktan kaçmış, kendisini, ‘Arkadaşız’ şartına bağlamış insan için bir adım ötesi tabu olmalıydı. İşte bunu gördüm.“ (S. 16)
  • Die Idee der „bedingungslosen Liebe“ als einzige Kraft, die die „Naturgesetze“ Samets brechen kann: „Samet’in doğa kanunlarını bir tek şey yıkabilir, o da: Çıkarsız sevmek! Bu yüzden sevmek çok önemli.“ (S. 16)
  • „Wir“ als schwarzes Loch: Beziehungen werden als etwas dargestellt, das das Individuum verschluckt.
  • „Aslında her ilişki bir nevi bitişti, yok olmaydı. Tıpkı kara deli-klerin uzayda parlayan yıldızları yutup, yok etmesi gibi. Her insan da bir ilişkiye kapılıp yaşamda kayboluyordu.“ (S. 11)
  • Die Natur der Wahrheit und Realität: Can erkennt, dass „Wahrheiten“ oft durch „Realitäten“ überlagert werden, und Menschen dazu neigen, das zu glauben, was sie glauben wollen.
  • „Demek oluyordu ki; insanlar gerçekleri kendi inandıkları gibi kabul ediyorlardı. İnanmadıkları şey gerçek olamaz ya da kabul görmezdi.“ (S. 4)
  • Can’s Verzweiflung und Rebellion: Er empfindet Wut und Verzweiflung über die Tabus, die sein Leben bestimmen, und rebelliert sogar gegen Gott dafür.
  • „Can çoğu geceler, hayata bu kuralları ve tabuları hâkim kıldığı için Tanrısına bile isyan ediyordu.“ (S. 4)
  • Gesellschaftliche Verblendung: Can sieht eine allgemeine Blindheit gegenüber den Problemen der Gesellschaft, die durch Oberflächlichkeit und Angst vor dem Unbekannten bedingt ist.
  • „Sanki birileri dünyaya kötü bir muska yapmış gibi, gözlerini açtıklarında kendilerini zifiri bir karanlıkta bulmaktan çekiniyorlar.“ (S. 17)
  1. Can’s Romanprojekt als Ausdruck seiner Suche

Das Schreiben des Romans über die Zigeunerin ist Can’s Versuch, eine Welt zu schaffen, in der Tabus gebrochen werden und bedingungslose Liebe existiert. Es ist sein Ausdruck von Hoffnung und Widerstand gegen die gesellschaftlichen Normen, die ihn einschränken.

  • Die Zigeunerin als Symbol der Freiheit: Can wählt eine Zigeunerin als Hauptfigur, weil er sie als „tabuloser und unabhängiger“ empfindet, die „lieben, wenn sie lieben, und niemanden beachten“. (S. 19)
  • Der Roman als Katharsis: Durch das Schreiben findet Can inneren Frieden und ein Ventil für seine unerfüllten Sehnsüchte.
  • „Roman yazmaya karar verdiğinden beri içi huzurla dolmaya başlamıştı.“ (S. 11)

Zusammenfassende Einschätzung:

Der Text „TABU“ ist eine tiefgründige Erzählung über die menschliche Suche nach Liebe, Akzeptanz und Sinn in einer von gesellschaftlichen Tabus und oberflächlichen Normen geprägten Welt. Durch die kontrastierenden Charaktere Can und Samet werden unterschiedliche Lebensphilosophien und deren Auswirkungen auf Beziehungen und Selbstwahrnehmung beleuchtet. Can’s Kampf mit seiner Behinderung und seine idealistische Auffassung von Liebe stehen im Zentrum, während Samet die kalte Realität des Materialismus und der Triebhaftigkeit repräsentiert. Das Schreiben des Romans wird für Can zu einem Akt der Selbstverwirklichung und des Protests, in dem er eine Welt schafft, die seine Idealvorstellungen widerspiegelt und die „Tabus“ des realen Lebens überwindet. Es ist eine melancholische, aber auch hoffnungsvolle Darstellung der menschlichen Fähigkeit, in der Kunst Trost und Wahrheit zu finden, wenn die Realität versagt.

TABU: The Book of Dissipation

TABOO: The Book of Philandering

The provided text is an excerpt from a Turkish novel titled „TABU HOVARDALIĞIN KİTABI“ (TABOO: THE BOOK OF PHILANDERING) by M. Mehmet Ünver, published in October 2007. The narrative primarily follows Can, a young man deeply infatuated with Ayla, who eventually chooses another. His friend, Samet, a more experienced and cynical womanizer, frequently offers him unsolicited advice on relationships, emphasizing pragmatism over emotion. The story explores themes of unrequited love, societal expectations regarding relationships, and the clash between idealized love and harsh realities, culminating in a poignant reflection on the nature of truth and love within a cynical world.

 

TABU: Love, Society, and Individuality

his detailed briefing reviews the main themes and important ideas and facts from the provided sources, including quotes where appropriate.

Briefing Document: „TABU“ – A Study of Love, Society, and Individuality

This document analyzes excerpts from „TABU“ focusing on the intertwined themes of societal norms, individual struggles, the complexities of love and relationships, and the search for meaning and acceptance. The narrative centers around Can, a character burdened by a physical disability and societal expectations, and his relationships with Ayla, Samet, and Tuğba.

  1. Societal Norms and Taboos: The Invisible Cage

The sources highlight a pervasive societal structure that dictates acceptable behavior, relationships, and even perceptions of beauty and worth. This creates a „taboo“ that deeply impacts the characters, particularly Can.

  • The Unspoken Taboo of Disability: Can’s physical disability (childhood polio) is a central, unspoken taboo that shapes his experiences. While others may not explicitly mention it, it constantly reminds him of his perceived difference. He notes, „Yaşarken sakat olduğu hiç aklına gelmiyordu. Çevredeki insanlar ona hissettirmeseler veya hatırlatmasalar, o sakat olduğunu neredeyse hatırlamayacaktı bile. Çevresindeki varlıklar, en çok da kadınlar hatırlatıyordu bunu ona. Her sevmede sakat olduğunu bir kez daha hatırlıyordu.“ (He never thought of himself as disabled while living. If the people around him didn’t make him feel it or remind him, he would almost forget he was disabled. His surroundings, especially women, reminded him of this. Every time he loved, he remembered his disability once more.) This illustrates how deeply ingrained this societal perception is, even when not overtly expressed.
  • Beauty as a Prerequisite for Love and Acceptance: The narrative repeatedly emphasizes the societal premium on physical appearance. Samet’s philosophy, and seemingly the prevailing view, is that „Herkes göze hoş görünen bir eş seçmenin en mantıklı şey olduğunda hemfikirdi. Göze hoş görünmemek veya arzulanmamak ise; o duruma düşen insanların kendi sorunlarıydı.“ (Everyone agreed that choosing an aesthetically pleasing partner was the most logical thing. Not being aesthetically pleasing or not being desired was the problem of those who found themselves in that situation.) This directly contrasts with Can’s desire for a deeper, unconditional love.
  • Conditional Love and Societal Hypocrisy: Can argues that societal „rules“ and „taboos“ lead to conditional love, stating, „Yaşadığımız toplumdaki bölünme ve nefretin temelinde de şarta bağlı sevgiyle kendini avutma gerçeği yatmaktadır.“ (The division and hatred in our society are fundamentally rooted in the reality of consoling oneself with conditional love.) He challenges the notion that „a sakat should not be loved,“ comparing it to the perceived sacredness of murder in certain contexts. He also points out the hypocrisy of men having multiple partners while still adhering to societal notions of „family“ and „honor.“
  • The „Nature’s Law“ and Social Darwinism: Samet frequently espouses a cynical view of „doğa kanunu“ (nature’s law), where „Güçlü zayıfı ezer, zengin fakiri satın alır, güzel çirkine tercih edilir.“ (The strong crush the weak, the rich buy the poor, the beautiful are preferred over the ugly.) This bleak perspective underscores the harsh realities of a society driven by superficiality and self-interest.
  • Art and Commercialism: The text touches upon the impact of societal values on art. Can laments that art is valued based on its „maddi getirisi“ (material gain), leading to a situation where „Getirisi olmayan eserler ve eser sahipleri, sahipsiz bırakılıyor.“ (Works and their owners that don’t bring in income are left abandoned.) He critiques a society that prioritizes superficial fame over true artistic merit, citing the example of a celebrity whose minor ailment garners more attention than a scientist’s life-saving work.
  1. The Nature of Love and Relationships: Idealism vs. Reality

The sources present a stark contrast between idealized notions of love and the often-harsh realities of relationships within the prevailing societal framework.

  • Can’s Idealistic View of Love: Can envisions love as a pure, unconditional emotion, akin to Leyla and Mecnun’s legendary romance, where „Aşk; özünde cinselliği düşünmeden sevebilmektir. Hatta, hiçbir zaman cinsellik olmayacakmış gibi düşünerek sevebilme cesaretidir.“ (Love is, at its core, being able to love without thinking of sexuality. It is even the courage to love as if sexuality will never be involved.) He believes love is „kalp işidir“ (a matter of the heart) and distinct from mere physical desire. His heartbreak over Ayla stems from this clash between his ideal and her pragmatic choices.
  • Ayla’s Pragmatic Choices: Ayla, though seemingly fond of Can, ultimately prioritizes a „rahat yaşam“ (comfortable life) that she perceives as impossible with him. She struggles with the societal perception of his disability, stating, „İçeride gözümde devleşen adam, dışarıda hakir kalıyor, küçülüyor. O dışarının adamı değil. O zaman ona lâyık olamadığımı düşünüyorum.“ (The man who grew giant in my eyes inside, outside becomes scorned, shrinks. He is not a man of the outside. Then I think I am not worthy of him.) This reveals her internal conflict between her feelings and the external pressures. Her decision to maintain a „friendship“ with Can, while refusing a romantic relationship, is a form of self-preservation guided by societal expectations.
  • Samet’s Utilitarian Approach to Relationships: Samet embodies the cynical, pragmatic view of relationships. For him, women are „keklik“ (partridges) to be „hunted,“ and relationships are primarily about sexual gratification and personal gain. He tells Can, „Karı sana veriyorsa, ‚Gel benimle evlen, bana ömür boyu kocalık yap!‘ da demiyorsa, sen daha Allahtan belânı mı istiyorsun? Sevmek ne Moruk? Zaten; güzel bir karıyı görünce canının çekmesi değil mi?“ (If a woman gives herself to you, and doesn’t say, ‚Come marry me, be my husband for life!‘, what more do you want from God, buddy? What is love, buddy? Isn’t it just wanting a beautiful woman when you see her?) His pursuit of the bank manager, Asuman, is a calculated move for financial benefit, demonstrating his manipulative tactics.
  • The Pain of Unrequited Love and Lost Hope: Can’s experiences with Alev and Ayla lead to profound sadness and a feeling of being „yitirilmiş bir hayaldi“ (a lost dream). He struggles with the concept of unconditional love, particularly in the face of societal expectations. His despair is palpable: „Bazen korkuyorum, biliyor musun?” “Niçin?” “Bir gün seni kaybedeceğim, bu rüyadan uyanacağım diye.” (Sometimes I’m scared, you know? Why? That one day I’ll lose you, I’ll wake up from this dream.)
  • Sexuality as a Separate Sphere: Can initially distinguishes between love and sexuality, viewing the latter as a „hayvani bir içgüdü ya da bedenin bir ihtiyacıdır. Aşk ise, kalp işidir.“ (an animal instinct or a bodily need. Love, however, is a matter of the heart.) His first sexual experience with Tuğba is marked by nervousness and a desire to prove himself, reflecting societal pressures on male performance. However, the experience itself provides him with a new understanding of pleasure and performance, realizing that „illâki Samet gibi dokuz kez boşalmak gerekmediğini, aksine bir kerede bile hayal üstü bir doyumu ve hazzı tatmanın mümkün olduğunu“ (it wasn’t necessary to ejaculate nine times like Samet, but rather it was possible to experience an extraordinary satisfaction and pleasure even in a single time).

III. Individual Struggle and the Search for Self-Acceptance

The characters grapple with their identities, desires, and the limitations imposed upon them, leading to internal conflicts and a quest for self-acceptance.

  • Can’s Inner Conflict and Isolation: Can feels isolated and misunderstood. He struggles to find someone who genuinely understands him, lamenting, „Can ise kendi hâlinden ve dilinden anlayacak ya da konuşacak kimse olmadığından rahatsız, yapayalnızdı.“ (Can was uncomfortable, all alone, because there was no one who could understand or speak his condition and language.) He feels like a „kuru bir ağaç“ (dry tree) in the eyes of others, despite seeing himself as a „kocaman, yeşil bir çınar“ (huge, green plane tree). His emotional turmoil manifests as deep despair and a feeling of being cursed.
  • Tuğba’s Vulnerability and Search for Safety: Tuğba’s background reveals a history of abuse and a desperate need for a safe haven. Her escape from her abusive stepfather highlights the dangers faced by vulnerable individuals. Her declaration, „Burada çok huzurluyum. İlk defa kendimi bir yerde böyle rahat ve güvende hissediyorum,“ (I am very peaceful here. This is the first time I feel so comfortable and safe somewhere) underscores the importance of security and acceptance.
  • Samet’s Self-Proclaimed Superiority: Samet constantly boasts about his success with women, seeing himself as „bu şehirde benden hızlı erkek tanımam“ (I don’t know a faster man than me in this city). This bravado is a core part of his identity and his method of asserting dominance. His confidence, though often crude, allows him to navigate the societal landscape with ease.
  • The Power of Narrative and Imagination: Faced with the harsh realities of his life, Can turns to writing as a coping mechanism and a means of finding solace. He decides to create women in his novels who will say „Seni seviyorum“ (I love you) to him, something he cannot find in real life. This highlights the power of imagination and art to transcend painful realities and offer a form of redemption. His decision to write about „Çingeneler“ (Romani people) reflects his desire to portray those outside conventional societal norms, as he believes „Onlar daha tabusuz ve bağımsız insanlar. Onlar sevdiler mi severler, kimseye bakmazlar.“ (They are more taboo-free and independent people. If they love, they love, they don’t look at anyone else.)
  1. The Role of Friendship and Support

Amidst the complexities of love and societal pressures, the sources also demonstrate the varying degrees of support and companionship characters find in each other.

  • Samet as a Confidante (and sometimes a source of distress): Samet, despite his often crude and cynical views, acts as Can’s closest friend and confidante. He offers advice, albeit often unsolicited and pragmatic, and attempts to uplift Can’s spirits, even if his methods are questionable. He attempts to help Can understand women from his own perspective, even if Can resists.
  • Can’s Loyalty and Helpfulness: Can consistently demonstrates kindness and loyalty to those around him, especially when they are in need. His willingness to help Tuğba escape her abusive family, despite the risks, highlights his compassionate nature and sense of responsibility.
  • The Complex Dynamics of Support: While Samet offers a certain kind of support, his constant emphasis on sexual conquests and superficiality often clashes with Can’s deeper emotional needs, leading to further internal conflict for Can.

Conclusion: A Bleak Yet Resilient Outlook

The excerpts from „TABU“ paint a picture of a society where love is often conditional, beauty is paramount, and individual desires are often crushed by societal expectations. Can’s journey reflects the struggle of an individual against deeply ingrained taboos and a world that prioritizes superficiality. While the narrative is often bleak, marked by loneliness and disappointment, Can’s turning to writing offers a glimmer of hope, suggesting that solace and a form of „love“ can be found within the realms of imagination and artistic creation, especially by challenging existing norms and celebrating those who defy them. The story underscores the enduring power of dreams and the human spirit’s attempt to find meaning even in the face of overwhelming odds.

Kommentar verfassen

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert