Tanrıların ve tapınakların oynadıkları rol ortadayken insanlar neden karşı karşıya geliyorlardı? Bu kendiliğinden gelişen çatışma neydi? İnsanların da içinde tapınaklar olmalıydı! Evet, insanın içindeki tapınaklar olmasa kim kendi kendini büyülemek isterdi ki? Şüphesiz insanların içinde de tapınaklar hâkimdi. İnsanın yeryüzündeki tapınakları meşru görmesinin ve kanıksamasının başka bir izahı olamazdı. İnsanlar yeryüzündeki tapınakları içlerindeki tapınaklara gerekçe yapıyorlar içlerindeki tapınakları da yeryüzündeki tapınaklara adayarak kutsuyorlardı. İnsanın içi ve dışı tapınak doluydu. Yeryüzündeki tapınakları yıkmak kolaydı, askerler ve savaşlar yeterdi. Ya içlerindeki tapınakları nasıl yok edeceklerdi? Oraya ne askerler gönderilebilirdi ne de orada savaşacak kadar geniş meydan bulunabilirdi! İnsanın içindeki tapınaklar sanki görünmez, tanrısal bir büyüydü. Gözle görülmüyor, elle tutulmuyordu. Yok sayılan, inkar edilen hatta, olmadığına dair tanrılar adına yemin edilen o tapınaklar her hâlükârda insanı büyüsüyle yönetiyordu. Ondan da kurtulmanın bir yolu olmalıydı. O tapınaklar gücünü koruduğu müddetçe yeryüzünün tapınaklarıyla uğraşmak sonuç almaya yetmeyecekti. Kölelerin içlerindeki tapınakları yerle bir etmeliydi. Başka türlü bu köleler özgürlük için cesaret bulamayacaklardı.“
Mad önce arkadaşlarının içlerindeki tapınakları kırmalı gerçekleri görmelerini sağlamalıydı. Kuru kuruya üzülmek, ya da beklemek faydasızdı. önce arkadaşlarını ikna etmeli, onları kendisine inandırmalıydı. “Her taraf yıkılması gereken tapınaklarla doluydu. Hem de vakit geçirmeden, tüm tapınaklar bahardan önce kırılmalıydı.“
Mad insanların yaşadığımız yeryüzünü nasıl kendi elleriyle yaşanılmaz ve katlanılmaz kıldığı gerçeğini gözler önüne seriyor.
Mad kurtarıcı bir kişilik olarak amacına ulaşırken, onu çekici kılan şey; topluma itiraz etmesi değil, toplumdan bağımsız kendisini tanıyabilmesi ve bağımsız kimliği ile topluma yeniden kurtarıcı tarzda dönüş yapabilmesiydi. Çevresinde onu tanıdıkça saygı duyan ve inanan insanlar, kendi umut ve beklentilerini onun şahsında yenilmeden savunulduğu için değer veriyorlardı.
Mad taşıdığı tarihi sorumluluğun bilinciyle gerçekten kopmadan, hayallerine ulaşmanın yöntemini geliştirmeye çalışan, ilk tarihi kahramandı.
Enki, yeraltı sarayı Abzu‘da içtiği bira ve şarapla
kendinden geçtiğinde, yıllarca kendisi için titizlikle
sakladığı Me‘leri bonkörce Tanrıça‘ya bağışlar…“Kudretim adına!
Abzu‘m adına!
Kutsal İnanna‘ya,
Kızıma vereceğim şunları:Kahramanlık,
kudretli olma sanatı,
ikiyüzlülük sanatı,
dürüst olma sanatı,
kentlerin yağmalanması,
ağıtların yükselmesi,
yüreğin sevinci…ve bunlara karşı gelinmeyecek…“
Tanrıça İnanna da aldığı Me‘leri kayığıyla götürdüğü Ak Rıhtım‘da,
Uruk halkının şenlikleri arasında teker teker dağıttı.
Views: 434