Ganimet Savaşları kitabı, dili ustalıkla kullanan yazarın İslam Peygamberi’nin ortaya çıkışı ve bir avuç insanla başladığı yolculuğunun İslam Devleti adıyla dünya çapında bir dine evrilmesini konu ediniyor. ‘Anlatıcı yazar’ edasıyla yazar, yeri geldiğinde romana dahil oluyor ve tarih, sosyoloji, psikoloji...
Weiterlesen
Ganimet Savaşları kitabı, dili ustalıkla kullanan yazarın İslam Peygamberi’nin ortaya çıkışı ve bir avuç insanla başladığı yolculuğunun İslam Devleti adıyla dünya çapında bir dine evrilmesini konu ediniyor. ‘Anlatıcı yazar’ edasıyla yazar, yeri geldiğinde romana dahil oluyor ve tarih, sosyoloji, psikoloji alanlarındaki derin okumalarının sonucu edindiği bilgi birikimini açıkça okuyucuyla paylaşıyor, okuyucunun farklı bir pencereden olaylara ve insanlara bakmasını istiyor.
Kitapta evrenin yaratılışından başlayıp İslam Peygamberi’nin hayatı, mücadelesi ve onun ölümü sonrasında ortaya çıkan olaylar, yeni oluşumlar yazarın özgün yorumuyla veriliyor. Abbasiler’e kadar olan kısımda bir nevi devleti sağlamlaştırma mücadelesi, kutsal emanetlere ve dine bakış açısı özetleniyor. Aslında görünürde konu İslam Peygamberi iken alt metinde diğer tüm dinler de yazarın çıkarımlarından nasibini alıyor; seküler bakış açısıyla iktidarla ve devletle temas eden her din ve kutsal kirlenir mesajı veriliyor. Zira yazarın ifadesiyle “biri hakkaniyeti öğütlerken diğeri hak yemeye mecbur kılar.” Yazarın bir röportajında dediği gibi “Tarih insanların birbirini boğazlama hikâyesinden başka bir şey değildir.” tezini doğrularcasına kitapta çok şiddetli ve acımasız savaş ve katliam sahneleri veriliyor.
Adeta bir betimleme ustası olan yazar, sadece görsel betimlemeyle kalmıyor özellikle savaş sahnelerinde bir yazarlık prensibi olan ‘söyleme, göster’ ilkesi gereği adeta etraftaki canhıraş mücadeleyi okurun da iliklerine kadar hissetmesini sağlıyor öyle ki kan kokusu burnumuza çalınıyor.
Kitaptaki diyaloglar gerçekçi, çok sade ve duru bir ifadeyle okuru sıkmadan oluşturulmuş. Bu konuda bir okur olarak muzdarip olduğum tek husus; kitap içinde geçen yabancı kelime ve tamlamaların anlamlarını bulmak için okumayı sıkça bölmek durumunda kalmam. Özellikle Arapça, Farsça bu kelimeler Hilfül Fudul, Levhi Mahfuz, telviye…. vs gibi dipnotta verilebilir. Bu istisnai durum dışında eserdeki psikolojik tahliller, karakterlerin duygu durum analizleri, ruhsal çözümlemeler oldukça başarılı. Konu edindiği dönemde şiire, şaire verilen önemi anlatırken yazarın o dönemden bolca şiir örnekleri vermesi çok güzel ve etkileyici.
Kitabın ilk bölümünde yapılan cennet tasviri Viladimir Bartol’un meşhur Alamut Kalesi romanında geçen cennet tasviri kadar sürükleyici. Bir ara yazar, çok fazla tarihi bilgi yüklü anlatımıyla dönemin telaffuzu güç kişi ve kabile isimlerinin de etkisiyle adeta tarih kitabı havasına bürünen eseri tam okuru bunaltmaya başlıyorken bunu farkediyor ve bu bölümleri kısa tutup yeni bir bölümde yine okuyucuyu büyülemeyi başarıyor. Yazar, çoğu yerde ironi yaparak okuyucunun ilgisini diri tutmaya çalışmış aslında bu tarzıyla okuru başka kaynaklardan da mukayeseli okumaya teşvik etmiştir.
Freewriting (özgürce yazı) tekniğiyle yazılarına alıştığımız yazar bence zor bir yol olan tarih romanını seçerek üstelik spesifik bir zaman dilimi ve İslam Kutsalını, İslam Peygamberi’ni kendi yorumuyla anlatıyor. Ve yazarın kaynakçasına bakıldığında Samuel Johnson’ın da öğütlediği gibi “bir tek kitap yazmak için yarım kitaplık okuyunuz” sözünü tasdik edercesine geniş kapsamlı ve çok yönlü okuma yaptığı görülüyor. Bu kadar bilgi sarmalı içinde yazar sık sık araya girerek kendi yorumunu kendi üslubuyla özgürce paylaşarak özgün bir tarihi romana imza atıyor.